İCRA VE İFLAS KANUNU M.330 HÜKMÜ, 2279 SAYILI CUMHURBAŞKANI KARARI, UYGULANMASI VE 6183 SAYILI KANUN ÇERÇEVESİNDEKİ ALACAKLAR HAKKINDA

22 Mart 2020 tarihinde yayınlanan 2279 sayılı Cumhurbaşkanı Kararı ile birlikte pek çok vatandaş ve meslektaşımız bu çerçevede süreçlerin nasıl ilerleyeceği konusunda belirsizliğe düşmüştür. Bu nedenle kararın amacı, nasıl uygulanacağı ve hangi eksikliklere neden olabileceği konusunda iş bu yazımızı kaleme almak istedik.

İcra İflas Kanunu md. 330 hükmü icra takiplerinin durdurulması hallerine ilişkin olup madde metni  “Salgın hastalık, umumi bir musibet veya harb halinde Cumhurbaşkanı kararıyla memleketin bir kısmında veya iktisadi bazı zümreler lehine muayyen bir müddet için icra takipleri durdurulabilir.” şeklindedir.

2279 sayılı Cumhurbaşkanı kararı ise İİK md. 330 uncu maddesi gereğince “ COVID-19 salgın hastalığının ülkemizde yayılmasını önlemek amacıyla alınan tedbirler kapsamında; bu kararın yürürlüğe girdiği tarihten 30/4/2020 tarihine kadar, nafaka alacaklarına ilişkin icra takipleri hariç olmak üzere, yurt genelinde yürütülmekte olan tüm icra ve iflas takiplerinin durdurulmasına ve bu çerçevede taraf ve takip işlemlerinin yapılmamasına, yeni icra ve iflas taleplerinin alınmamasına ve ihtiyati haciz kararlarının icra ve infaz edilmemesine karar verilmiştir.” şeklindedir.

Böylece 30/04/2020 tarihine kadar icra ve iflas takipleri olduğu yerde duracaktır. Ancak Cumhurbaşkanı Kararı kanun hükmüne ek olarak bazı detaylar da barındırmaktadır. Detaylı olarak incelememiz gerekir ise;

1. “Nafaka alacaklarına ilişkin icra takipleri hariç olmak üzere” denilmiştir. Bu nafaka alacaklısı yanın günün koşullarında mağduriyet yaşamaması için eklenmiştir. Yani nafaka alacağı takibe koyulabilecek, var olan takipte haciz vd. talepler yapılabilecektir.

2. Karardaki bir diğer husus “ taraf takip işlemleri” ve “icra dairelerinin takip işlemleri” hususunda bir ayrım yapılmamış olmasıdır. Bu çerçevede sadece dosya taraflarının değil icra dairelerinin de yapacağı ( satışa hazırlık vb.) işlemleri yani TÜM işlemleri kapsamaktadır.

3. Peki 2. Sırada yazılı şekildeki tüm işlemlerin kapsamında üçüncü kişiler de girecek midir? Kanaatimizce üçüncü kişiler de ( 89/1 birinci haciz ihbarnamesi muhatapları) takiplere taraf/muhatap olduğundan ( yapılan- yapılmayan işlemlerden etkilendiğinden) üçüncü kişilerin yapacağı işlemlerin de bu kapsamda olduğu söylenebilir.

4.  “İhtiyati haciz kararlarının icra ve infaz edilmemesine” şeklindeki lafzdan ise ihtiyati haciz başvurusu ve kararının ALINABİLECEĞİ, ancak icra aşamasında infaz edilemeyeceği kastedilmektedir.

Burada belirtmemiz gereken bir diğer husus ise icra takiplerinin bağlı olduğu yargı sürecidir.

- Duran ve işlem yapılamayacak olan işlemler icra takiplerine ilişkin olup icra takipleri ile ilgili yargılamalar devam edecektir. Yani açılmış itirazın iptali, kaldırılması, şikayet vb. davalar görülmeye devam edecektir. ( Her ne kadar bunlar hakkında durma kararı verilmemiş ise de şu anda neredeyse  tüm dosya duruşmaları ileri tarihe ertelenmektedir.)

 Ancak kanımızca bu kararın asıl amacı mağduriyet yaşanmasının önüne geçilmesi ise aşağıda yazılı işlemler de taraflar yararına olduğundan,

- Dosyalara yatırılan paraların alacaklısına reddiyatının ( gönderiminin) yapılması ve dosyaya para yatırılabilmesi,

- Tahsil bildirimi ve bağlı haciz feklerinin yapılması,

- Mehil vesikası ve tehir-i icra prosedürünün işlemesi

gibi işlemlerin yapılabilmesi gerekmektedir.

- 6183 SAYILI KANUN BAKIMINDAN;

2279 Sayılı karar İcra İflas Kanunu kapsamında olan icra takiplerine ilişkin olup kamu alacaklarına ilişkin 6183 sayılı kanun çerçevesindeki takiplere uygulanamayacaktır. Oysa ülke çapında bu şekilde karar alınmasının temel nedeni vatandaşın mağduriyet yaşamasının önüne geçilmek istenmesidir. Bu şekilde alacaklı olan vatandaş alacağını tahsil amacına gidemezken, devlet kendi alacağı için ( icra prosedürü kendine özgüdür.) dilediği işlemi yapabilecektir. Böylece kamuya borcu olan vatandaş ülkemizin içinde bulunduğu bu durumda mağdur olacağı gibi, devlet ve vatandaş alacaklı sıfatlarında dengesizliğe yol açacaktır. Bu durumun hukukun temel ilkelerine aykırı olacağı, pek çok hak kaybı ve haksızlığa neden olacağı kanaati ile aynı kararın 6183 sayılı yasadan kaynaklanan alacaklar için de geçerli olduğuna karar verilmesi gerektiği kanaatindeyiz.